beyaz eşyalarınla yan yana
Geçen gün fark ettim ki kitap gibi konuşmak istemiyorum ben. Başı sonu belli, tez cümleciği konteks içine yedirilmiş, bağlantılar kuran ve atıflarda bulunan; Kant'a Hegel'e değinen ve bunun Foucault'la bağlantısını ortaya koyan laflar etmek istemiyorum. Zaten yayınlanan yazılarıma yabancılaşıyorumi görmek istemiyorum bi daha. Eeee'ler ııı'lar, şaşırıp kalmalar, tıkanlamalar, yanlış ve devrik cümleler bana daha uygun. Tabii meslek gereği bunlar uygun değil. Ama zaten uygunsuzluklar bütünü değil miyiz? Mağaradan sivil hayata geçememiş değil miyiz? Mutlu saatler bünyemiz ters değil mi? Oturup kalmak bize daha uygun değil mi o şık giyimli toplantılar çaylar kahveler laptop'lar ve kibarlıklardan?
İzin vermedi yalnızlık'a takıldım kaldım.
"anlatmaya çalıştım, yarın çok uzak.
zor geçtim yollardan, etraf dolu tuzak.
ne hayaller kırıldı gözlerden ırak,
ben seni düşündüm, zaten çok vakit alır
dünyaya dönmem, sırf bu yüzden dönemem."
"bunca yıl oturupta her yerini bilmediğim sokaklarda aradım seni.
artmadım da azaldım sanki,
bir bomba daha sallamışlar uzaktaki dostlara
artmadık da eksildik bu ara.
kafelerde, liselerde, sokaklarda avundukaşklarla, şarkılarla
yeminliydik onlar gibi olmamaya, dostlarla zamanla solmamaya
kimimiz küfür etti, kimimiz bakıp geçti, kimimiz mola aldı bu oyunda.
kaptan gitti, hava bozdu, herkes sandallara!"
"kral öldü, şehir düştü eğlenin doya doya.
o ufak çocuğuz hala, kendi krallığında hükmeden.
sen büyüdüm sandın yalnızca, beyaz eşyalarınla yanyana.
sen varolmak isteyen o kızsın hala.
kariyerler, bariyerler arasında
sen varolmak isteyen o kızsın hala
seçimlerin, geçimlerin arasında."
bir sonraki yorumum bunlarla ilgili olacak; okuyun-dinleyin-çalışın öyle gelin.