Saçmalığın İki Kavramı

hayat üzerine bir iki şey

Cumartesi, Aralık 29, 2007

bir yıl daha biterken...

diskötek uzakta; avrupanın derinliklerinde; meydan bize kaldı: yazalım!

ne yılbaşları geçirdim, aslında yoktular; otel odalarında; şehir meydanlarında, ne heyecanlar kanımda; sessiz; ter ve ten; arzu ve tutku; yalnızlık ömür boyu. gitme kal dediler; kalamadım; 1 yıl önce 1 yıl sonra; neydim ne oldum; kendi yarattığım canavarın esiri oldum. şimdi kanımda kimyasal bir yangı, roller değişti; omuzlarıma alıp yükselttiğim bir hayatın acısı... tam da kıçımda!

bir yıl daha biterken, görüyorum ki aynı yanlışları yapmaya devam ediyorum; daha iyi yapmak için belki; pratikle güçleniyor tahayyül dünyası; etrafımdaki insanlar azalıyor gittikçe, kendi yazdığım oyunların repliklerinde... artık tek kişilik oyunlar makbul zaten, üzülmeye gerek yok belki; "tek kişiyim ben hala, ayıldım düşlerimden daha dün, ayrıldım dünlerimden daha dün".

dünler birikiyor bir bir; acılar da içimiz de; hayat yeniden başlıyor her an; nefes alıp vermek gittikçe yorucu oluyor öte yandan; yeni bir yıl biterken; yeni bitişlere üzülürken; dünyanın da yorulduğunu hissediyorum biraz benim gibi, dünya etrafımda dönüyor sanki, ha gayret... döndürmeliyim dünyayı!

(devamı şurada)

Perşembe, Aralık 27, 2007

diskötek'e mektup

Çok sevgili dost diskötek, zat-ı alinizin Ankara sathını terk etmesinden bu yana coğrafyamız önemli sarsıntılar atlatmakta; zelzele hadisesi ayaklarımızı titretiyor; gece yataktan kaldırıyor; hayır kandaki kimyasalların neticesi diyecek oldum duruma ama fiiliyat, tahayülün ötesine geçti, aciz bünyelerimizi sarstı ve kendine getirdi; geceyi müteakip kahvaltı soframızdaki çay da sallandı az evvel... Böyle işte; sağlam zemine basmak için dönüşünüzü beklemekte ancyra...

(...)

Mutlu saatler diliyorum, sana ötekine berikine ve tüm Schengen ülkelerine...

Salı, Aralık 25, 2007

gitmek-beklemek

durup dinlenmeliyim belki biraz; yalnızlığın ve parasızlığın tadını çıkarmalıyım; sanki yapmadığım bir şey; en tecrübeli olduğum konu bu: olsun, daha iyi yapabilmek için çokça pratik yapmak lazım. Aslında yolda gittiğime inandığım zamanlar yerimde sayıyordum belki ya da o kadar hızlı gidiyordum ki hissetmiyordum gittiğimi... yoldan yana-yolun yanında-yolcu olduğumu söylemiştim bir seferinde; kaydetmiştim buraya da; ama şimdi durup beklemenin yanında mı olmak gerek...

durup beklerken aklıma gelen, aslında gidiyor olmam gerekirdi; çukurova mavi dedi ki; "anadolunun bağrından memleketine kavuştururum seni, doğmadığın ve doymadığın o yer ne kadar seninse işte ama ye sen yolda arınabilir misin geçmişinden kuruntularından?" Diyorum ki "başka biri olsam mutlu olur muyum; denedim ve tepti silah, kustu attı beni dışarı, içine sığındım hayal, yalan mıydı bütün bunlar?" diyor ki "senden başka biri ancak senin küllerin olabilir, sen o küllerden geçebilirsin daha öteye, ben ancak bunu biliyorum".

Perşembe, Aralık 13, 2007

30 yıl olmuş öleli: yaşamalı ve burunlarından getirmeli.

2002 yılıydı; bir şeyler değişiyordu; bir şeyler akıyordu; ki o zamanlar böyle yyy sorunsalım yoktu-başka şeyler vardı ama sorular artıyordu; geçmişle bağ kopuyordu, ne kadar olabilirse işte, okuyordum-okuyordum-iyi okuyordum; bir yandan çelişkiler netleşiyordu, kutuplar beliyordu; derken bi yerden başladım-korkuyu beklerken-ki bir şeyleri beklediğim ortaydaydı-halen öyle, bu debelendiğim çamurdan çıkmalıydım-ama olmadı; neyse; memleketin çeşitli köşelerinde, beytepede sırada, toroslarda bir çam altında, çukurovada varoşunda bir balkon kuytusunda, otobüs koltuğunda, tren vagonunda; her neyse, okudum, sonra tehlikeli oyunlar, sınırdaki oyunlar, kendi kendine konuşmalar- ki istanbuldaydım o zamanlar-sonra artvin; sonra işte o: tutunamayanlar. başladı ve bitti. her şey çok çabuk oldu; ama iyi oldu. başlayan ve biten başka şeyler de vardı; denk geldi, cuk oturdu, yeni bir çerçeve oldu, anahtar kelimeler değişti, imgelem değişti, artık yeni bir dil kullanıyordum sanki ve bünyeme zerk olmuştu, kanımda dolaşıyordu, beni çepeçevre sarmalıyordu ve evet onu taklit etmeye başlamıştım-bu dili daha iyi pratik etmeliydim ve hayır dediklerim vardı, reddettiklerim ve evet çelişkilerim vardı ve bunlarla birlikteydim: kabul, bir ben vardı içeride; yaşıyordum onunla-ölüyordum dışardakiyle, onun gibi bi şeyler söyleyenler daha vardı, örtüşüyordu... sonra eylembilim ve günlük diye devam etti; zaman akıp gitti; ben büyüdüm ve kirlendim.

derken aşık oldum; bi tarafımı tercih ettim ama öte yan kendini unutturmadı, tekmeledi ve uludu; ay ışığında gün ışığında, beni yaşattı ve öldürdü... düşünmekten yapmaya fırsat kalmıyordu, gittikçe korkaklaştım ve beceriksizleştim, ey insanlar nerdeydiniz; anlam dünyanın en anlamsız şeyiydi beni ona terk ettiniz; büyüdüm ve bulut oldum, yağdım gürledim, kendi kendime ettim ne ettiysem-etmiş oldum-kaçamadım, yıllar geçti ve ben ordaydım, hayatın içinde; kimse bana yardım etmemişti, kimse bana bundan sonrası senin biz yokuz dememişti ama ben ordaydım; durdum ve havayı kokladım, kötü kokuyordu, karanlık odada kara kedi avladım-el yordamıyla yaşadım ve evet buldum hayır o beni buldu, hayalimdeki adsız kadın ad buldu, evet artık oluyordu hayır artık olmuyordu; beni çiğnedi ve kustu; kustu; kustu; mutlu saatler ve renkli dünyalar adına, beni kendime getirdi. beni tersime çevirdi. beni serseme çevirdi.

benle tanıştığında öleli 24 yıl olmuştu; şimdi 30 yıl. zaman geçiyor; ben onla tanıştığımda doğan çocuklar ilkokula gidecek; ölenler oldu, kalanlar oldu; ben bir başka ben oldum; ölüp ölüp yoruldum. evet, oğuz atay öleli 30 yıl oldu; o öldüğünde doğanlar şimdi eşşek kadar adam; evet yaşamalı ve burunlarından getirmeli onların; onun için, onun adında. yyy. seni daha iyi anlıyorum.

Pazar, Aralık 09, 2007

mırra

Evlerimizin çok da güvenli olmadığını farkediyoruz, güvenli dediğimiz alanları gözden geçirirken. Nerede olmamız gerektiğine dair bir ipucu ararken çarpışmalardan oluşan deneyimlerimizin arasında, şehrin birçok köşesi çoktan ele geçirilmişken...
-------
Verdiğin selamı almayan kişinin ardından havada kalan elin yalnızlığı gibi; mutluluk sonrası ani ve küçük bir hüzün. Henüz yanımdan geçmişti, koklayabildiğim sadece ceketinin soğuk kumaşıydı, biraz da kendine has esansı. Kulağın altından gömleğin yakasına kadar inen bir parça tene takıldı gözüm. Geçti gitti işte, diğerleri gibi. Buna benzer rüyaları sık sık görürüm, yoksa kabusları mu desek? Onu gördüğümde mırrrrrrr diye bir ses çıkardım, elimde olmadan. Sağolsun Urfalı arkadaşlar hemen mırra getirdiler ve midemi delmesine ramak kala bir sigara içip ruh halimi terkettim. Yaşamak böyle işte, bazen paltonu alıp hemen çıkmak gerekiyor kendine zarar vermeden önce. Çünkü ne yaralanmak isteyecek kadar çarezisizim ne de hergün aynı hüsranı yaşamak hoş birşey. -Demek öyle? -Evet, hergün aşık oluyorum ve bir ton patırtı. Hey özür dilerim, kötü bir intiba bırakmak istemezdim üzerinizde. Ne yapabilirim ki? Yalan söylesem kendimi affetmem, gerçekleri söylesem benden uzaklaşırsınız kaşla göz arasında (ki bu bana göre gerçekten de kısa bir zaman dilimi).

Perşembe, Aralık 06, 2007

bir şeye karşı koymaktır...

...aşk. hmm, duymuştum şehirdeydim. şehirlerden bir şehirdeydim; indim. gittim geldim; aradım buldum; kibritin yanan ucundaydım. kibritin yanmayan ucunda kaldı. geçmiş oldu. geçmiş oldum. geçmiş oldun. neydim, ne oldum...

bu kadar şarkı-şiir bu yüzden varmış demek ki dünya yüzünde; saçmaladım yine.

bugün yağmur bir kadın saçı; dinliyorum dinliyorum; yalnız yatıyorum yine. yyy. onca ayın bedelini ödüyorum, ödeyeceğim, daha çok dinleyeceğim yağmuru- uzanırken, sen uzaktsın ben uzanmış olacak daha çokça kere, ve sonra kar yağacak daha, anıları örtemeyecek başka şeyleri örtse de, neyse ki anılar bizi yalnız bırakmaz. teselli bul türküsünden, hepsi biter-hayat kalır. böyle durumlarda ne denir? yüzünü dökme, denir belki; yalnız sen misin bi düşün-unutan sevilmeyi; gözleri getirin gözleri-birleşip salı verelim iki tek gölgeyi. içeriden yeni çıktım- dünya almıyor beni.

bir şeye karşı koymaktır: belki de sessizliğe. bu boş evin sessizliğine, gözlerime yüklenen sıvı basıncına, mideme binen ağırlığa, boğazıma takılan kelimelere, kendime, kendine, ödeşmeler bitmiyor, onlara da karşı koymak lazım, eve yalnız dönenlere karşı koymalı bir de; ısrarla çevirmeli yollarından. yyy. çiçekçilerin önünden başı eğik geçenlere, bir başına kahvaltı edenlere. tek ve güçlü, diyenlere. ama ne yaparsın, karılmış harcımız yalnızlıktan.

yazdım suyun üstüne: bir şeye karşı koymaktır kolaj. yalan.