Saçmalığın İki Kavramı

hayat üzerine bir iki şey

Pazar, Mayıs 22, 2005

seçimlik hayat

trainspotting filminin unutulmaz monologu: hayatını seç, sonunda da ben seçmemeyi seçtim der. biz de seçmemeyi seçmek ile uzun bir vakit harcadık. ya da önceden seçilmiş hayatımıza razı olduk. traji-komik olan şey ise yaptığımız seçimleri bizden başka hiç kimsenin umursamaması ya da en azından ciddiye alınmaması. hayatımızı boktan kılan bu seçimler olduğuı kadar hayatımızı yaşanabilir kılan da bu seçimler demek isterdim ama çok fazla bunu pratiğe dökemediğim(iz) için böyle bir aforizma tadında klişeyi kullanmak istemiyorum. keşke kullabilseydim de diyorum.

her zaman için rahatlığı seçen birisi olarak bunun verdiği o acımtrak tadı da ağzımdan atmak için milyonlarca şey yedim ve yemeye devam ediyorum. dişlerim çürük olduğu için bu tadı ağzımdan atamıyorum bir türlü. doktora gitmem gerek, "hadi artık çek şu dişi" diye ısrar etmem gerekecek. ama doktor da bana bakıyor "emin misin" diye. hadi ama zaten çoğu seçimi ben yapmadım bunu da ben seçmesem ne olur?

"olmaktan korktuğumuz yerler"e doğru sürükleniyoruz... olmaktan korkmamak dileğiyle.

Pazar, Mayıs 08, 2005

aylaklık üzerine öttürme

Aylaklık bir sanattır; kimilerine göre “sanat sanat içindir”; öyleyse aylaklık kendi içindir denebilir! Aylaklar bir sınıf olursa, “kendi için sınıf”tır. Aylaklık kendinden menkuldür; hesap vermek zorunda değildir; anarşik bir durumdur doğası itibariyle, yani bağlantısız, kendiliğinden, otonom; kendi kendini belirler aylaklık, dolayısıyla kendini defalarca farklı şekilde yeniden üretebilir, kendini rahatlıkla meşrulaştırabilir, çünkü ötesi berisi yoktur. Salttır.

Aylak “karşı”dır. Bir şeylere tepki verir durarak; “bırakınız yapsınlar”cıdır bir yanıyla ama kendi yapmaz, e zaten onun dediğini yapmak yaptığını yapmamak lazımdır. Suskundur çoğunlukla, Bezgin Bekir gibi. Huşû içindedir; derindedir, diptedir. Sakindir. Bilinir ki “sakin sular derin akar”. Akıp gider aylak, bilinç akışıdır, bilinç altıdır; derinlere inmek lazım onun ne olduğunu anlamak için. Dolayısıyla derinlik sarhoşluğu tehlikesi yaşar ona yaklaşan.

Aylak, yürür; yürümek özgürleştirir. Yürürken konuşur- kendi kendine, düşünür. C. gibi. Tembel değildir (kabul - bazen tembeldir!); onun yapıp etmemesinin bir nedeni vardır az önce değinip geçtiğim gibi- zaten aylağın kafası dağınıktır- ama bunu bir tek kendine anlatabilir, kimi zaman anlatamaz- kendi bile kendini anlamaz; sinemadan çıktıktan sonra bir başka hisseder “aylak adam” kendini- belki o zaman anlatabilir sorsalar, ama sormazlar. Kalabalıklar onu eski haline çevirir. Susar.

Aylağın kafasında fırtınalar kopar, belli etmez. Dingindir.
Birşeybiliyormuşdabilmiyormuşgibidavranangillerdendir. Bilidiğinin kendine hayrı yoktur, ayrıca bilmek acı verir. Aylak acı çeker, belki o yüzden –acısını dindirmek için- aylaklık yapar, çünkü hareket edince bir yerleri acır. Dolup taşar, akacak delik arar; bulamaz; bulsa da hayrını bilemez; deliğin kendisini bulmasını ister. Halt eder.

Aylağın eli ayağı dolaşır; beceriksizdir, o yüzden suya sabuna dokunmak istemez, kayıp düşmekten korkar; zemin kaygandır, durmak gerekir. Oblomov, bunun en karakteristik örneğidir. Saf tutamaz, ne alanlarda ne camide, ayak uyduramaz gidişata, ayakları dolaşır, sırayı bozar, tutunamaz-düşer. Ama kendine yeter. O yüzden bir başınadır. Bir şeyler yapmasına içinde bir şeyler engel olur. İçinin sesini dinler, onun kendi için en iyiyi bildiğine inanır; bir bakıma özcüdür; bu yanıyla muhafazakardır. Değişime direnir. Yine de içi dışı birdir.

Aylaklığın manifestosunu yazmak gerekir ama bilir ki “adlandırmak öldürmektir”- katil olmak istemez aylak, o işi başkasına bırakır.