Saçmalığın İki Kavramı

hayat üzerine bir iki şey

Pazar, Mayıs 08, 2005

aylaklık üzerine öttürme

Aylaklık bir sanattır; kimilerine göre “sanat sanat içindir”; öyleyse aylaklık kendi içindir denebilir! Aylaklar bir sınıf olursa, “kendi için sınıf”tır. Aylaklık kendinden menkuldür; hesap vermek zorunda değildir; anarşik bir durumdur doğası itibariyle, yani bağlantısız, kendiliğinden, otonom; kendi kendini belirler aylaklık, dolayısıyla kendini defalarca farklı şekilde yeniden üretebilir, kendini rahatlıkla meşrulaştırabilir, çünkü ötesi berisi yoktur. Salttır.

Aylak “karşı”dır. Bir şeylere tepki verir durarak; “bırakınız yapsınlar”cıdır bir yanıyla ama kendi yapmaz, e zaten onun dediğini yapmak yaptığını yapmamak lazımdır. Suskundur çoğunlukla, Bezgin Bekir gibi. Huşû içindedir; derindedir, diptedir. Sakindir. Bilinir ki “sakin sular derin akar”. Akıp gider aylak, bilinç akışıdır, bilinç altıdır; derinlere inmek lazım onun ne olduğunu anlamak için. Dolayısıyla derinlik sarhoşluğu tehlikesi yaşar ona yaklaşan.

Aylak, yürür; yürümek özgürleştirir. Yürürken konuşur- kendi kendine, düşünür. C. gibi. Tembel değildir (kabul - bazen tembeldir!); onun yapıp etmemesinin bir nedeni vardır az önce değinip geçtiğim gibi- zaten aylağın kafası dağınıktır- ama bunu bir tek kendine anlatabilir, kimi zaman anlatamaz- kendi bile kendini anlamaz; sinemadan çıktıktan sonra bir başka hisseder “aylak adam” kendini- belki o zaman anlatabilir sorsalar, ama sormazlar. Kalabalıklar onu eski haline çevirir. Susar.

Aylağın kafasında fırtınalar kopar, belli etmez. Dingindir.
Birşeybiliyormuşdabilmiyormuşgibidavranangillerdendir. Bilidiğinin kendine hayrı yoktur, ayrıca bilmek acı verir. Aylak acı çeker, belki o yüzden –acısını dindirmek için- aylaklık yapar, çünkü hareket edince bir yerleri acır. Dolup taşar, akacak delik arar; bulamaz; bulsa da hayrını bilemez; deliğin kendisini bulmasını ister. Halt eder.

Aylağın eli ayağı dolaşır; beceriksizdir, o yüzden suya sabuna dokunmak istemez, kayıp düşmekten korkar; zemin kaygandır, durmak gerekir. Oblomov, bunun en karakteristik örneğidir. Saf tutamaz, ne alanlarda ne camide, ayak uyduramaz gidişata, ayakları dolaşır, sırayı bozar, tutunamaz-düşer. Ama kendine yeter. O yüzden bir başınadır. Bir şeyler yapmasına içinde bir şeyler engel olur. İçinin sesini dinler, onun kendi için en iyiyi bildiğine inanır; bir bakıma özcüdür; bu yanıyla muhafazakardır. Değişime direnir. Yine de içi dışı birdir.

Aylaklığın manifestosunu yazmak gerekir ama bilir ki “adlandırmak öldürmektir”- katil olmak istemez aylak, o işi başkasına bırakır.