baş ağrısı için ilaç kullanmaktan çekinen bir tavırla devam ediyorum kaldığım yerden. üfleyerek yediğim yoğurt da uyku getirmekten başka bir işe yaramıyor. kendimi sayfaların arasına gömüyorum, kimsenin ilgilenmediği birkaç yüz fotoğrafla ilgileniyorum. hayatımı kurtaracak bir formülü gizlemedikleri kesin olan birkaç yüz fotoğraf... arasıra fotoğraflardaki insanlar konuşuyor benimle: "defol git", "rahat bırak bizi", "kendi sorunların bizi ilgilendirmiyor", "nerey kadar kaçacaksan kaç, umrumda değil", "brezilya mı, güldürme beni"... onları ait oldukları sararmış sayfalarda bırakıyorum. en azından onlar rahat etsin ha!
açınca gözlerimi, o bildik-bilmedik manzara "hoşgeldin" diyor 7-8 duyu organıma seslenerek.
tırnaklarımın arasını simsiyah yapan kirli kitap ciltleri, pre-matüre asansör modelleriyle çıkılan katlar, insanın psikolojisini bozmayı rahat rahat gerçekleştirecek basık ve güneş almayan odalarda çalışan insanlar, ter-deodarant-sigara kokusu, devlet malzeme ofisinin yıllanmış ofis aksesuarları... şu an bir insan daha ne isteyebilir ki?
daha yapılacak çok iş var. en azından benim için...